Zamanın birinde Hz. İsâ’yı u ve ona îmân edenleri yakarak yok etmek isteyen bir kral, bir de bunun zeki bir vezîri vardı. Vezir, Kral’ın Hristiyanları katlettiğini görünce ona, “Bu, bir milleti yok etmek için uygun bir yöntem değil. Böyle yaparsan îmanlarını saklar, yüreklerini öfkeyle doldurur, güç kazanır, bir gün de seni yok edecek şekilde patlarlar. Dışardan değil içerden taarruza geçmek lazım. Belki şöyle yapmak lazım: ‘Beni, Hristiyanlığını gizleyen biri olarak itham et ve bundan dolayı da idamıma karar ver. Daha sonra, herhangi bir sebeple bu idamı sürgüne çevir. Beni Hristiyanların yoğun olduğu bir bölgeye gönder. Ben de onlara ‘Hz. İsâ beni kurtardı. Canım O’na feda olsun. Artık O’nun öğretilerini dünyaya hâkîm kılmak için her şeyimi ortaya koyarak mücâdele edeceğim ve hiç kimse de bu mücâdeleye engel olamayacak’ der ve böylelikle onlar da etrafımda toplanır, dediklerime inanırlar.”.
Kral, vezîrin planını hemen devreye sokar, daha sonra da Onu anlaştıkları gibi Hristiyanların olduğu bir bölgeye sürer. Kısa zaman sonra bu vezir etrafında on binlerce insan toplar. İnsanları Allah Teâlâ ve Hz. İsâ ile aldatır. O kadar ileri gider ki, Hz. İsâ’nın havârilerini temsil ettiği düşünülen on iki emirin herbiri bu vezîre tabi olmayı kendileri için bir şeref addeder.
Vezir bir gün insanlardan ayrı kalarak kendisine olan iştiyak ve arzuyu artırmak ister. Gerçekten planladığı gibi de olur. O’nun sohbetinden uzak kalan insanlar âdeta deli divâneye döner. O ise Hz. İsâ ve Allah Teâlâ ile görüştüğünü söyleyerek bu iştiyaklarını daha da tahrik eder. İş bu kıvamda devam edip, insanların ona karşı teveccühü artarken, on iki emiri ayrı ayrı yanına çağırır. Her birisine benim vekilim olmaya en layık sensin der ve ellerine de her biri diğerinden farklı öğretiler tutuşturur. Daha sonra onlara, “Bu büyük sırrı ben ölmeden kimseye açma; ölünce insanları topla ve onları kendine itaate çağır.” der.
Günün birinde bu din tahrifçisi vezir ölür ve bağlıları toplanıp aralarında bir emir seçmek ister. İşte o zaman olanlar olur. Bütün emirler halefin kendisi olduğunu iddia eder. Her biri kendisine verilen muharref din öğretileri ile insanları biâte çağırır, netîcede büyük bir kaos ortamı oluşur ve yüz binlerce insan birbirini katleder.
Niçin İslâm Hedef?
Mesnevi’deki bu kıssayı Hristiyanların dinlerinin nasıl tahrif edildiğine vurgu yapmak için anlatmadım. Zira bu, malûmun ilamı olurdu. “Kur’ân-ı Kerîm de tahrif edilebilir, agâh olun!” diye bir kasdım da endişem de yok! Zira Allah Azze ve Celle va’di gereği Kitabı’nı bu ana kadar olduğu gibi bundan sonra da koruyacak. İlk insanın yaratılışından beri arz üzerinde bulunan başta insan olmak üzere bütün mahlûkatın hukûkunu sadece İslâm muhafaza etmesine rağmen içeriden ve dışarıdan en büyük darbelere de yine İslâm marûz kalmıştır. Irzları, namusları, mazlumları sadece İslâm koruduğundan, onlara düşman olanlar tarafından sürekli hedef olmuştur.
Hangi Firavun Zeki?
İblis, İslâm’a saldırıları bizzat kendi yönetmiş ve Ümmet’in karşısına Firavun’dan daha zeki hasımlar çıkarmıştır. Eğer Firavun, İslâm’ın hasımları kadar zeki olsaydı Benî İsrail’in çocuklarını “Mûsa” diye öldürüp, onları büyük bir dayanışmaya sevk etmez; İbn Sebe gibi içlerine birini sokup, “din” adına en büyük dindarlarla savaştırır, Müslüman kisveli “kâfirlere” en büyük mü’minleri tekfir ettirir Hz. Mûsa’yı u içerden vururdu. Fakat yeni tuzaklar kuramadı Firavun, Allah’ın ﷻ takdir ettiği zaman gelince yok olup gitti. Ne var ki İblis, saltanatı adına tek tehlike olarak gördüğü İslâm’ı çökertmek için, İbn Sebe’yle iç bünyeye nüfûz edip okullar kurdu, onlardan mezun olanlar vâsıtasıyla amacına ulaşmaya çalıştı. Olmadı, planladığını yapamadı. Uzun zaman sonra da olsa Allah’ın ﷻ dînini sarsamayacağını anladı. Lakin fitne çıkarmaktan ödün vermedi. İslâm’ın öz bünyesinden parçalar kopardı. Şiâ’yı te’sis etti. Binlerce adam, onlarca farklı fırka; yüzlerce yıldır İblis koparan, bölen, parçalayan çalışmalarına devam etmekte. Fakat, demirci körüğünün, madeni kir ve pastan temizlediği gibi İslâm da onların tezvirâtını temizledi. Bütün bunlara rağmen İblis durmayacak, adamlarıyla yine yeni tuzaklar kuracak, belki hilesi Hz Mûsa’nın u Firavun’unkinden bin kat daha tehlikeli çağdaş Firavun’lar yetiştirecek…
Bu tuzakları kuranların başında İslâm’ın neshettiği dinlerin bağlıları Yahudiler ve Hristiyanlar var. Kendi milletlerine de tuzak kurmaktan imtinâ etmeyen tuzakçıların tuzaklarını Allah ﷻ başlarına geçireceğini vaat etmiştir: “Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah Azze ve Celle’nin azabı onların kurdukları binalarını (tuzaklarını) temelinden gelip yıktı ve tavanları başlarına çöktü. Azap onlara fark etmedikleri yerden geldi.”[1] buyurarak inananlara izzet; inanmayanlara ise zillet mührünü vurduğunu beyân etmiştir. Onların tuzakları ne kadar muhkem olursa olsun bu ilâhi hükmün değişmeyeceği vurgulanmıştır: “Gerçekten onlar çeşitli hileler ve tuzaklar kurdular. Allah katından da hilelerine karşılık onlara azap var. İsterse onların hileleri dağları yerinden oynatacak güçte olsun.”[2]
Kim Daha Radikal: Humeyni mi, Mursi mi?
Yakın döneme baktığımız zaman da İslâm’a ve Müslümanlara dâhilden ve hâriçten birçok saldırıların olduğunu görebiliriz. Fakat artık dâhilden saldırılar daha revaçta. Irak’a giren Amerika, savaştan galip mi çıktı? Müslümanlar nazarında terör devleti olarak anılan Amerika, imajını düzeltme adına İran’la düşman görünmedi mi? Otuzbeş yıldır, sürekli savaş oyunları oynamadılar mı? Dünya Târihi’nde birbirini bu kadar uzun süre tehdit edip de tek kurşun atmayan başka iki devlet var mıdır acaba? Batı’ya göre, Muhammed Mursi mi yoksa Humeyni mi daha radikaldi? Peki neden daha radikal olan Humeyni’ye otuzbeş yıl dayanan ABD ve dostları neden Mursi’ye bir yıl dayanamadı?! Adına İslâm dedikleri İran Devletiyle Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de Müslümanları katletti, İslâm’ı engelledi. Katiline hayran nesiller yetiştirdi. Türkiye’nin birkaç bölük askerine tahammül edemeyen ABD ve müttefikleri nasıl oldu da İran’ın Suriye’de devlet başkanı atamasına sessiz kalarak destek verdi. Suriye’ye MİT birkaç tır silah sokamazken, İran nasıl Irak, Suriye ve Yemen’de ordusuyla savaşıyor?! Eğer Batı Ehl-i Sünnet’e saldırıları İran ya da Dâiş üzerinden değil de doğrudan kendi yapsaydı bu yaptığı Kral ve Vezir’in zekice planına aykırı düşecekti. Bu yüzden sahneye aktörler sürüldü. Ümmet içerden bölündü.
Kral da Vezir de Kaybedecek!
Burada Allah Azze ve Celle’nin müjdesi içimizi rahatlatıyor. Biliyoruz ki Kur’ân tahrif edilemeyecek. Müslümanlara kurulan tuzaklar kuranlara dönecek. Kral da vezir de kaybedecek. Fakat Kur’ân’ı tahrif edemeyenler, zihinlerimizi tahrib eder, Ümmet, Allah Rasûlü’nün ﷺ yolunu anlamakta problem yaşarsa, Kur’ân’ın sahibi kitabını koruduğu gibi bizi de korur mu? “Kim Allahtan korkarsa Allah ona çıkış yolları nasib eder”[3] ayeti müjde veriyor ki, ittikâ ve ittibâ problemi yaşamayanların yolları açılacak. Moğol ve Haçlı Denizi’nde boğulmayan bu ümmet, Dâiş gibi Hârici oluşumların da üstesinden gelecektir. Fakat İblis, Vezir’in yöntemiyle zekice hamleler yapıyor. Buhârî ve Müslim’in Kudüs’ü ve İstanbul’u fethedenlerin baş ucu kitabı olduğunu iyi bilen Batı, bir taraftan Dâiş’i kurup, Ümmet’in çocuklarını ona gitmeye kışkırtırken diğer taraftan da ekranlara çıkardığı din bezirgânları eliyle, Dâiş’in Buhârî ve Müslim’i baş ucu kitabı yaptığını ve mezheplerden beslendiğini söyletiyor. İnsanlar nazarında İslâm’ı, Müslümanlar nazarında ise Kur’ân-ı Kerîm’i, Buhârî’yi ve turâsı İslâm’ı îtibarsızlaştırıyor.
Vezir’in İlahiyatçı Komedyenleri!
Yakın zamanlarda ekranlarda milletimizin şahit olduğu, bu satırların sahibinin de bir kardeşinin delâletiyle belli bölümlerini izlediği bir komedi vardı. Vezir’e intisab eden beş tane ilahiyatçı(!), ümmetin zihinlerini tahrif adına İslâm’a ait ne kadar hakîkat varsa onları ya tahkir ya da inkâr etti. Bir tanesi Buhârî’yi havaya kaldırarak, “Buna uyan Işid Üyesi olur” derken diğeri aynı hakîkatler Kur’ân’da da var. O hâlde Kur’ân tarihseldir demekten başka çaremiz yok. Aksi takdirde Kur’ân da bize Işid Üyesi olmayı emrediyor” dedi. Bir diğeri ise, “Aslında en büyük tehlike İmâm-ı Âzam gibilerinin kurduğu mezheplerdir. Eğer bunlara uyarsak korkarım Işid’e iltihâkımız kaçınılmaz olacak.” deyince sözü alan dördüncü ilahiyat Prof’u, “Aslında Işid bize laikliğe ne kadar ihtiyacımız olduğunu gösterdi” diyerek, İslâm akıllı, uslu bir hâlde kenarda otursun, devlet işlerine karışmasın, eğer günahlarını saymaya başlarsak buna ne zaman, ne de nefes yeter demek istedi. Sonuncusu ise her konuşanı tasdik makâmındaydı. Nasıl bir komedidir anlamak mümkün değil. İnsan, komedi izlerken içi yanar da ağlar mı? Dini mübîni ne hâle getirdiler? Kimin bu öğretiler? Bütün oryantalistleri bir programda toplasalar bunlar kadar İslâm’a kin kusabilirler mi? Bunlar kadar tahribkâr olabilirler mi?
İslâm’ı İslâm’la Vuruyorlar
Işid’in, “İslâm’a karşı İslâm” olduğunu HÜKÜM’de defalarca îlân ettik. Fakat Işid üzerinden planlanan daha tahripkâr bir hamle var ki o da İslâm’ı İslâm’ın çocukları görüntüsündeki yerli oryantalistlerle vurmak. Çağdaş Firavunlar zekice hamlelerle Müslümanların üzerine geliyorlar. İçine Oryantalist kaçmış Mustafalarla, Hasanlarla küresel güçler adına Allah’ın ﷻ dînini itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
Yeni Dünya Düzeni
Kitab’ı tarihsel, Buhâri’sî uydurma, mezhepleri tefrika saçan bir dinin ‘Yeni Dünya Düzeni’ ideali olabilir mi? Ekranı dolduran yarım düzine insandan, bu dinin bütün kaynaklarının sorunlu olduğunu dinleyen bir Müslüman genç, dünya sorunlarını çözmek için bizzât sorun olduklarını dinlediği Kitab’a, Sünnet’e müracaat eder mi? Vezir’in oyunu tuttu. Katolisizmi olmayan dinin içinde Protestanlar yetiştirdiler. Eskiden Oryantalizm, Yaşar NURİ gibi küfür yobazları içinde masal söyleyen adamlar üzerinde çalışırlardı. Gördüler ki, Yaşar NURİ gibiler mahallelerine adam çekemiyor, bilakis mahalleden adam götürüyor. Şimdi daha içeriden gözüken adamlar üzerinde duruyorlar. Havârileri de kendisine bağlayan VEZİR gibi zekice hamleler yaptılar.
Yerli oryantalistlerin gündeminde ODTÜ’de namazdan dolayı saldırıya uğrayan gençler yok, Suriye’de ırzına geçilen Müslüman kadınlar da. Varsa Buhârî, yoksa mezhepler. Ne kadar yukarıdan konuşurlarsa, o kadar çukurda olduklarını gizleyeceklerini zannederek Müslümanlardan yana taraf olmayı bilimsel(!) kimliklerine de aykırı görürler. Hem ODTÜ’de namaz kılanlara saldıran küfür yobazları da onlar gibi Müslümanlara Işid’çi demiyor mu? Dil aynı, diyalektik aynı, hedef aynı değil mi? Aynı noktaya şimdilik farklı yerden ateş ediyorlar. Kudüs, Bağdat, Şam, İslâmabad onların dünyasında ancak gericilerden(!) örnek verilecekse mevzû olabilir.
Müslüman! Allah’ın vaadi haktır. Biz kulluk ahdimize sadâkat gösterir zihinlerimizi her nev’i istilâdan korursak O ﷻ, ümmeti bu kuşatılmışlıktan kurtaracaktır. Onların yıldızlarının semâyı doldurmasına aldanmayın! Hepsi hikaye… Sönecekler. Moğollar ve Haçlılar da Âlem-i İslâm’ın semâsını doldurmamış mıydı? Osmanlı zuhûr edince yok olup kaybolmadılar mı?! Muhammedî hakîkati kuşanır, Hattapoğlu Ömer’leri, Ömeru’l-Farûk yapabilirsek, göreceksiniz bir Ömer adı Ebû Cehil olan milyonlarca yıldızı söndürecek. Siz Allah Rasûlü’nün ﷺ ufkunda Hattaboğllarını, Ömeru’l-Farûk yapacak adımları atın. İblis yine hüsrana uğrayacak.
[1] Nahl, 16/26.
[2] İbrâhîm, 14/46.
[3] Talak, 65/2.