Tıbbın ve teknolojinin zirve yaptığı bir dönemi yaşayan insanoğlu; maziye dair haberler duyduğunda zaman zaman inkâr yoluna gitmekte bazen de bu haberlerin tahakkukundan derin bir şüphe duymaktadır. Bin Km’lik bir yolu bir saatte kat ettiğinden olacak ki bir ay boyunca yol yürüyen eski zaman insanlarının halini anlamakta çok zorlanmaktadır. Telefon ile çok kısa zamanda çok fazla insanla ya da aynı anda birçok arkadaş ile haberleşmesi sebebiyle, hayvanlar aracılığı ile haberleşen atalarımızı hayretle karşılamaktadır. Vücutlarında oluşan büyük yaraları hiçbir acı duymadan tedavi edenler kanayan bir yarayı durdurmak için ateşle kendini dağlayanları garip karşılamaktadır. Bazen de maziye anlam veremeyenler duydukları ya da okudukları haberleri inkâr yolunu tutmakta, eskiden olup akıllarına uymadığını iddia ettikleri her hâdiseyi yok saymaktadırlar. Bu tutumlarını özellikle de hadisler üzerinden yürüttükleri birtakım dezenformasyonlar ile görmekteyiz.
Rivayetler
İşte bu modern dönem insanının akla, bilime ve vakıaya uymadığı gerekçesiyle inkâr ettiği hadislerden birisi de şu hadistir:[1]
“Sizden birinizin içeceğine sinek düşecek olursa, onu iyice batırsın sonra atsın. Çünkü onun bir kanadında hastalık, diğerinde şifa vardır.”[2]
Hadisin Diğer Tarikleri:[3]Bu hadisi bize rivayet eden dört tane sahabe efendimizin olduğunu görmekteyiz. İmam Buhari iki farklı tarik ile Ebu Hureyre[4](r. anh)’dan rivayet ederken, İbn Hanbel,[5] Nesai[6] ve İbn Hibban[7] Ebû Said El-Hudri (r. anh)’dan, Bezzar[8] ve Taberani[9] ise Enes b. Mâlik (r. anh)’dan, İbn Neccar[10] ise Hz. Ali (r. anh)’dan rivayet etmiştir.
Senet Tenkidi
Buhari hadislerinin tarih boyunca birtakım imtihanlar yaşadığını ve bunları başarı ile geçtiğini biliyoruz. Özellikle de senedine yapılan itirazların Buhari’nin hiçbir hadisine zarar veremediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Fakat şu kadar var ki usüle dair çok basit okuma yapanlar bilirler ki; sahabe tabakasında dört ayrı tarik ile ve sonrasında çok daha fazla ravi ile rivayetin aktarılması en azından “meşhur” olarak isimlendirilmektedir.[11] Yani adeta aklen uydurulması mümkün olmayan bir haber halini almıştır. Bu, bize genelde metin tenkidi yaptığımızda Kur’an, sünnet, külli kaidelere akla ya da bilime arz ettiğimiz rivayetlerin senet tenkidini yaparken de birtakım usülerin olduğunu göstermekte ve aynı zamanda bu cihetle akla da arz edebileceğimize işaret etmektedir. Asıl itibariyle hadis usulünün konusu olmayan mütevatir hadis kısaca; yalan üzere birleşmeleri aklen ya da âdeten mümkün olmayan bir topluluğun bir haberi aktarması manasındadır.[12]Bu, rivayetin senedinin de bir anlamda akla arz edilmesi manasındadır. Her ne kadar fukaha ile muhaddislerin usülleri birbirlerinden farklılık arzetsede fukahanın mütevatir ve meşhur rivayet tanımlaması muhaddislerin mütevatir isimlendirmesine karşılık geldiğini söyleyebiliriz. Tabi ki fukahaya göre hadisin mütevatir ya da meşhur olması artık o rivayetin metin tenkidine tabi tutulamayacağı manasını taşımaktadır.
Genelde senet tenkidine girmeden metin üzerinden konuştuğumuz bu rivayetlerin aynı zamanda senet ciheti ile de aklen inkarının mümkün olmadığını göstermek adına bu açıklamaları burada elzem gördüm. Çünkü hangi sağlıklı akıl dört sahabinin bir araya gelerek bu dini mübine ihanet ettiğini düşünebilir. Sonraki dönemlerde terkib edildiğini iddia etmek ise bundan daha gülünç olur. Zira her bir sahabeden alan onlarca tabiinden insan var ki bunların her birisi bu alanda imam olarak tavsif edilen şahsiyetlerdir. Evet, her ayrı senette kezzab, müttehem bi’l-kizb ya da genel anlamda zayıf raviler olsa bu iddia yani senedin uydurulmuş olma iddiası tartışılabilir. Fakat bu haliyle senedin uydurulmuş olduğunu söylemek, ilim, irfan ve iz’an ile bağdaşmayan bir iddia olacaktır.
Muhteva Tenkidi: Sineğin Bir Kanadında Zehir
Diğer Kanadında ise Panzehir mi Var?
Üzerinde konuştuğumuz hadisin metnine yapılan itirazların ise özellikle son dönemde oldukça revaç bulduğunu görmekteyiz. İslami ilimlere ilginin azaldığı bir dönemde cehaletin arttığını buna bağlı olarak da akla, bilime ya da vakıaya uygunluk aranarak birçok Buhari hadisi reddedilmektedir. Yukarıdaki mezkûr hadis de aynı konunun kurbanı olmuş; sineğin her zaman mikrop taşıdığını dolayısıyla diğer kanadında şifa olmasının mümkün olmadığı iddia edilerek inkar edilmiştir
Bu hadise dair ulema birtakım görüşler beyan etmiştir. Bunlara kısaca işaret edecek olursak şunları söyleyebiliriz:
İbn Hacer, Buhari’nin ilk şârihi olan Hattâbî’nin şöyle dediğini nakletmektedir: Bazı nasipsizler “sinekte aynı anda hem hastalık hem de şifa nasıl toplanabilir ve sinek hangi kanadını yemeğe sokacağını nereden bilecek” diyerek gerçekten cahil olduklarını ya da cahil ayaklarına yattıklarını göstermişlerdir. Biz birçok hayvan biliyoruz ki zıtları bir arada bulundurmaktadır. Bal yapması için arıya, ihtiyacı için buğday tanelerini biriktirmeyi ve gerektiğinde onları ikiye bölen karıncaya ilham eden Allah Teala sineğe de kanatlarının birini yemeğe sokup diğerini sokmamayı ilham etmeye kâdirdir.[13]
Bazen hayreti mucip olmasına rağmen alışılagelmiş olması sebebiyle bazı olayları hayretle karşılamayız. Arının bal vermesi bunun gibidir. Kahvaltıda önümüze yiyecek olarak konulması ve devamlı gıdalanmamız hasebiyle bazen bu olayın sıradan bir olay olduğunu zannederiz. Bundan dolayı İbnü’l-Cevzî “arının ağzından şifa olan balın; karnından ise zehir akıtan iğnenin çıktığına vurgu yaparak iki zıttın bir arada bulunabileceğine vurgu yapmıştır. Aynı zamanda yılanın öldürücü zehrinin tesiri yine kendi eti ile kırılmaktadır.”[14] der. Buna mukâbil bir kısım tabibler de “Sinekte bir zehirleme kuvveti bulunduğunu, sokmasına karşın kişide meydana gelen kaşıntı ve şişliğinde buna delalet ettiğini, kendisine sıkıntı veren bir tehlikenin içine düştüğünde ona bu silahı; panzehri ile mukabelede bulunduğunu, Şâri olan Allah Rasûlü de kaba düşen bir sineğin zehir kuvvetine, Allah Teâlâ’nın onun diğer kanadına koyduğu panzehirle karşı koymayı emrettiğini, böylece sineğin iki kanadında birbirine zıt olan iki madde olup karşılıklı olarak faydanın yanında zararı ortadan kaldırdığını”[15] ifade etmektedir.
Rabbimiz de “Sizin için sağımlık hayvanlarda da şüphesiz ki bir ibret vardır. Çünkü biz size hayvanın karnında, dışkı ile kan arasından çıkan ve içenlere lezzet veren saf süt içiriyoruz.”[16] buyurmaktadır. Belki de bir çoğumuz ineğin ya da koyunun bu yönüne hiç dikkat etmemişizdir. Halbuki Allah Teala bunun bir ibret olduğuna vurgu yapmaktadır. İneğin dışkısı zehir, sütü ise şifa değil midir? Hayvana değil insana da bakabiliriz. Çocuk için anne sütünden daha şifalı bir gıda olabilir mi? Aynı zamanda anne vücudu birçok toksini de üretip vücut dışına atmaktadır. Hem zehir hem şifa aynı vücutta üretilmiyor mu? O halde sineğe neden şaşırıyoruz! Gökyüzünden bize haber veren Allah Rasulü Aleyhisselam’ın meleklerden, şeytanlardan ya da bilmediğimiz birçok harikuladeliklerden haber vermesine inanıp sineğe dair verdiği bilgiyi reddetmek akıllı bir insanın tavrı olabilir mi?
Neden Uydurdular?
Aynı zamanda bunu neden ve kim uydurmuş olabilir. Köpekle ilgili hadisi köpeği, kedi ile ilgili hadisi kedisi olan uydurdu da sinekle ilgili hadisi de sineği olanlar mı uydurdu? Şu açıktır ki özellikle kırsal bölgelerde yaşayanların oldukça fazla karşılaşabileceği bir tablodur sineğin yemeğe düşmesi. Bu durumda kimisi yemeği dökerken kimisi de yokluk sebebi ile yemeği yemek zorunda kalmaktadır. Allah Rasulü Aleyhisselam ise bu durum karşısında “(ihtiyaç halinde) yiyecekseniz diğer kanadını da iyice batırın ki kendini savunan sinek önce zehirli kanadını sokmuş ise panzehir taşıyan diğer kanadı o zehrin tesirini yok etsin” buyurmuştur. Vahiy harici bilinmesi o gün itibariyle mümkün olmayacak bu bilgiyi reddetmek vahye itibar etmeyen şarkiyatçıların işi olabilir. Müslümanca bir bakış ve teslimiyet olmadıktan sonra bütün bu inkar edilen hadislere dair sayfalarca yazı yazılıp videolar çekilse yine de teslimiyet problemi olan insana tesir etmeyecektir. Allah Rasulü’nün laboratuvar olmayan bir asırda; ortamda sinek ile bulaşabilecek bir mikroptan (zehir) bahsetmesi ve buna karşı koruyucu olarak da panzehrin; sineğin diğer kanadının düştüğü kaba bandırılmasını tavsiye etmesi üzerine bu durum vahiyden başka türlü izâhata açık değildir.
Bu hadis asıl itibari ile Allah Rasulü’nün ﷺ iki mucizesine işaret etmektedir; Bunlardan birincisi sineğin hastalık ve mikrop taşıdığı diğeri ise bu mikropları yok edici yönde antibiyotik yani şifa taşıdığıdır. Sineğin mikrop taşıdığını kabul eden akıl anti mikrop taşıdığını neden kabul etmez? Mikrop taşıdığına dair elimizdeki bilimsel makaleler daha düne kadar yoktu. Mikrop taşıdığına dair malumatı bilimsel makalelerden mi yoksa aklımıza danışarak mı edindik. “Sinek pisliklere konduğu için mikrop taşıması söz konusudur. Bunun için bilimsel makaleye gerek yoktur. Peki, sineğin konacağı hiçbir pislik olmasa daima etrafta özel hazırlanmış şekerli su, bal, karpuz gibi gıdalar olsa sinek mikrop taşımayacak diyebilir miyiz? Elbette aklımızın cevaplayamayacağı noktalar olacaktır. Bu tür durumlarda insanoğlu aciz kalır imkânı varsa araştırır laboratuvarlarda bilimsel deneyler yapar bir sonuca varmaya çalışır. İmkanı yoksa kendisine haber veren birilerine inanır. O haber veren kimsenin güvenilirliğine göre ona itimad eder ve dediklerini uygular. İşte bilimsel veriler ile olduğu gibi bu da bir haber alma, bilgi öğrenme yoludur.
Hadisin bilime arz edilmesine gelince bu hususta oldukça fazla deneyler yapan mikrobiyolog uzmanları biliyoruz. Dr. Molla Hatır bu hadise dair yazdığı “el-İsabe fî sıhhati hadisi’z-zübabe” adlı eserinde senet tenkidi yaptıktan sonra ikinci kısımda muhteva tenkidi yaparak modern tıbbın yapmış olduğu çalışmaları nazara vererek bu raporları değerlendirmiştir.
Bazıları Arapça kitap, makale ya da birtakım yayınlar tavsiye ettiğimizde ya arapça bilmediklerinden ya da aşağılık komplekslerinden -olacak ki burun kıvırarak- bu kaynakları beğenmemektedirler. Buna dair Mısır Uluslararası Araştırma Merkezi Mikrobiyoloji bölümü öğretim üyesi Rehab Muhammed Ata’nın İngilizce olarak kaleme aldığı “Sinek Kanatlarındaki Hastalık ve Şifa”[17] başlıklı makalesini tavsiye edebiliriz. Ancak anladığımız kadarıyla bu komplekse sahip insanımız makalenin arapça olması ve Müslümanlar tarafından yazılmasını konunun güvenirliğine halel getirdiğini düşünüyor. O halde son olarak Müslüman olmayanların ve Arapça değil İngilizce olarak kaleme alınan bir makale tavsiyesinde bulunarak konumuzu kapatalım. Bu makale, Acta Biomaterialia adlı bilim dünyasında oldukça itibarlı ve impact faktörü[18] oldukça yüksek bir dergide 2017 yılında yayınlanmıştır. Kısaca içeriği ili ilgili bilgi verecek olursak şunları söyleyebiliriz: İncelemeye tabi tutulan sineklerin kanatlarının yapısına bakan bilim adamları mikropları öldürücü yüksek bir antibiyotik ile karşılaşmışlardır. Palmitik ve stearik asitlerin kristalize olmuş bir türevinden oluşmuş kaplama taşıyan sinek kanatlarının, tıp dünyasının tedavi etmekte zorlandığı Pseudomonas aeruginosa ve Staphylococcus aureus gibi çok tehlikeli mikropları bile öldürebilecek bir nitelikte olduğu görülmüş.[19]
Bizim usül ve esaslarımız 14 asırdır bellidir. Hadisin sıhhati için Müslüman olmayanların şehadetine ihtiyacımız olmadığını biliyoruz ama ön yargısı olan ve bilime daha fazla kıymet veren Müslümanların ön yargılarını kırma adına bu tür makaleleri kaynak olarak verdim. Allah Teala Müslümanlara basiret versin.
Müslümanlara basiret versin.
[1] «إِذَا وَقَعَ الذُّبَابُ فِي شَرَابِ أَحَدِكُمْ فَلْيَغْمِسْهُ ثُمَّ لِيَنْزِعْهُ، فَإِنَّ فِي إِحْدَى جَنَاحَيْهِ دَاءً وَالأُخْرَى شِفَاءً»
[2] Buhari, “Bedi’l-halk”, 59 (Hadis no: 3320).
[3] Bu hadis 4 sahabeden nakledilmiştir. Onların rivayetlerinin geçtiği hadis eserlerinden bazılarına işaret ettik. Ayrıntılı bilgi için bkz. D. Halil İbrahim Molla Hatır, el-İsabe fî sıhhati hadîsi’z-zübâbe, Dâru’l-kıble, Cidde, 1405.
[4] Buhari, “Bedi’l-halk”, 59 (Hadis no: 3320); Buhârî, “Tıbb”, 57 (Hadis no: 5782).
[5] Ahmed, Müsned, 17/284 (Hadis no: 11189).
[6] Nesai, “Kitabu’l-fer’ ve’l-atîra”, 10, (Hadis no: 4262).
[7] İbn Hibban, Sahih, c. 4, s. 55 (Hadis no: 1247).
[8] Bezzar, Müsned, Mektebetü’l-‘ulumi ve’l-hikem, Medinetü’l-Münevvere, 2009, c. 13, s. 500 (hadis no: 7323).
[9] Taberânî, Mu’cemu’l-evsat, Dâru’l-haremeyn, Kahire, c. 3, s. 141 (Hadis no: 2735).
[10] El-Muttakî el-Hindi, Kenzü’l-Ummal, Müessesetü’r-risale, Beyrut, 1981, c. 10, s. 49.
[11] İbn Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-Nazar fî Tavżîhi Nuhbeti’l-Fiker, (thk: Nurettin Itr), Daru’l-Basâir, Kâhire 2011, s. 46,
[12] İbn Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-Nazar fî Tavżîhi Nuhbeti’l-Fiker, (thk: Nurettin Itr), Daru’l-Basâir, Kâhire 2011, s. 41 vd.
[13] İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, c. 10, s. 310.
[14] İbnü’l-Cevzi, Keşfü’l-müşkili min hadisi’s-sahihayn, c. 3, s. 547.
[15] Keşfu’l-Müşkil, III, 547; bkz. İbn Hacer, a.g.e., XIII, 247-248.
[16] Nahl, 66.
[17] https://www.researchgate.net/
[18] İmpact faktörü, bilimsel bir derginin bilim dünyasındaki saygınlığını gösteren bir faktördür.
[19] Makalenin tamamı için bkz. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28688988/ .