Dünya üzerindeki her yaratılmışın tekâmül şartları ve süreci vardır. Bir ağaç sulama ve gübreleme gibi şartlar yerine getirilerek sahibine meyve verdiğinde veya canlıların altında gölgeleneceği bir kıyama kıvama kavuştuğunda bir anlamda kemale ermiştir. İnek ya da koyun gibi hayvanların bakımları yapıldığında eti, sütü ya da doğurganlığı sebebiyle tekâmülünü sağlamıştır. Çünkü istifadeye medar olmuştur. Hayvan ve bitkilerde olduğu gibi insanlarda da böyle bir süreç söz konusudur ve bunun için de bazı şartlar söz konusudur. İşte, bir insanın da tekâmülünü sağlaması İslam ile mümkündür. İslam’ın şartlarını yerine getirmekle Müslüman olur ve bu şartlara riayet ettiği kadar kemâlatını kazanmış olur. Bu şartlar İslam’ın şartları olarak bildiğimiz Kelime-i şehadet, namaz, zekât, oruç ve hacdır.[1] Her birisi insan olduğumuzu hayvan ve bitkilere dahi merhamet nazarı ile bakmamız gerektiğini bize öğreten çok ulvi ibadetlerdir. Kul namazla ruhunu kötülüklerden arındıracak, zekât ile kendi malına bile el uzatmamayı öğrenecek, oruç ile helal olana dahi yaklaşmayacağını bilecek, hac ile ölümün provasını yaparak adeta mahşer meydanında Rabbi’nin huzurunda duracaktır.
Ramazan ayı, oruç ile ruhların nefis ve şeytana galebe çaldığı bir ay olduğu gibi zekât ile arınmış bu ruhun Rabbine kavuştuğu bir aydır. Aslında ikisinde de aynı mana vardır. Bir Müslüman zekât verecek durumda ise parasının yüzde 2,5 kısmını kenara ayırmak zorundandır. Hemen vermesi gerekmese dahi o paraya dokunmamalı uygun bir zaman ve mekân bulduğunda uygun kişiye vermelidir. 100 bin lirası olan bir insan gerekli şartlarda yerine geldikten sonra bu paranın 2,5 bin lirasını ayırmalıdır. Artık o para onun değil fakir fukaranın hakkıdır. Biraz önce kendi parası olan bu miktar artık başkasının olmuştur. Ona dokunamayacak ve kullanamayacaktır İslam böyle bir anlayış ile adeta kula der ki; “Kendi çalışıp kazandığın paraya dahi dokunamıyorken başkalarının kazandığı paraya kem gözle bakamazsın?” Aynı mana oruçta da söz konusudur. Helal yoldan elde ettiğimiz şeylerin belli süreliğine bize haram kılınması da aynı hakikati söyler bize. Kendi helalin olana bile el uzatamıyorsan başkasının helaline el uzatman mümkün müdür?
İslam’ın Şartları
İslam’ın her birisi büyük bir ufuk tayin edici bu muazzam şartları özenle yerine getirildiği takdirde cemiyet rahat bir nefes alacak, kin, nefret, öfke, haset ve ihanet gibi kötü anlayışlardan kurtulacaktır. Çünkü Allah Teala sadece namaz için dahi şöyle buyurmuştur. “Namazını dosdoğru kıl! Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar”[2] Tek başına namazın tesiri böyle ise diğer şartları yerine getiren bir Müslümanın durumu nasıl olur?
İbadetlerin bu manaları üzerinde durmadığımız takdirde üzerimizdeki tesirini göremiyor ve zaman sonra faydası olmuyor diye terk ediyoruz. Etrafımızda birçok insanın “namaz kılıyorum ama yine aynı kötülüklere devam ediyorum, namazda aklıma kötü düşünceler geliyor, kurtulamıyorum” diyerek namazı terk ettiğini görürsünüz.
Aynı durumu Allah Rasulü’nün şu hadisinde de görmekteyiz: “Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılıp Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.”[3] Bazılarının Ramazan gelmesine rağmen kin, nefret, öfke, koğuculuk, gıybet, aldatma, yalan ve dolan gibi hayasızlıkların devam etmesine bakarak bu hadisi de inkâr ettiğini görüyoruz.[4] Şeytanların zincire vurulmasını (vurulmasına rağmen) günahların devam etmesi ve aklın kavrayamaması sebebiyle kabul etmiyorlar.
Şeytanlar Nasıl Bağlanır?
Bu hadis ile alakalı ulema çeşitli görüşler beyan etmişlerdir. Hakiki manasına hamledenler olduğu gibi mecazi olduğunu söyleyenlerde olmuştur. Ulemadan bazıları zahiri manasının muhtemel olduğunu vurgulayarak şunları söylemiştir: Cennet kapılarının açılması, cehennem kapılarının kapanması ve şeytanların zincire vurulması Ramazan gibi önemli bir ayın geldiğinden ve ona tazim edilmesi gerektiğinden dolayıdır. Şeytanlar böyle önemli bir ayda Müslümanları rahatsız etmemesini nazara vermek için zincire vurulma ifadesi kullanılmıştır. Fakat bu mana mecazi manasının olmasına engel değildir. Bu durumda ise bu aydaki sevap ve bağışlanmanın çokluğu şeytanların desiselerinin azaldığına dolayısıyla adeta onların görev yapmaktan men edildiğine yani zincire vurulduğuna hamledilmiştir. Aynı zamanda şeytanlar oruç ve Kur’an ile meşgul olan Müslümanları aldatamadıkları için sanki zincire vurulmuştur şeklinde mana verenlerde olmuştur.[5] Aynı şekilde Cennetin kapılarının açılması Allah’ın bağışlamasından Cehennem kapılarının kapanması ise şeytanın gücünün kırılmasından kinayedir.[6]
Bazıları da şeytanlardan kastedilenin semadan meleklerin sırlarını çalan birtakım cinler olduğunu söylemiştir ve bu hırsızlığın ise Ramazan gecelerinde olup gündüzlerinde olmadığını vurgulamıştır.[7] O halde gökyüzünden haberleri çalıp yeryüzünü ifsat eden bir şeytan grubu var. Biz bu grubun varlığını Kur’an-ı Kerim’den biliyoruz. Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Ancak kulak hırsızlığı yapmaya kalkışan olursa onu da parlak bir ışık kovalar.”[8] Asıl itibariyle akıl bu olayı da garip karşılamakta olup bir şeytanın gökyüzünden gayb haberlerini çalmasını kabul etmemektedir. Hatta Allah Rasulü ﷺ zamanına kadar bunu yaptıklarını ama bi’set gerçekleştikten sonra bir ateş topunun onları yaktığını görüyoruz. Kur’an-ı Hakim onların gelip Rasulullah’ı dinleyerek iman ettiklerini bize haber veriyor.[9] Yaratılışları bizden çok farklı olan cinlerin varlığını inkar etmek Kur’an’ı inkarla eşdeğerdir. Bir cinin Kur’an ayetlerini duyarak mümin olması nasıl mümkünse onu inkâr ederek kafir olması da aynı derecede mümkündür. Aynı şekilde bu kafir cinlerin belli bir döneme kadar hırsızlık yapmaları sonra engellenmeleri de nasıl mümkünse zincire vurulmaları da pekâla mümkündür.
Burada bütün şeytanların değil bazı şeytanların zincire vurulduğu ve bunlarında bazı rivayetlerde gelen meredetü’l-cin yani şeytanların en azılı olanları[10] olduğu vurgulanmıştır. Çünkü masiyet bitmediğine göre şeytanların bazıları saptırmaya devam etmektedir.[11]
Nefis Ne İş Yapar?
Şunu da gözden kaçırmamak gerekir ki; Bütün şeytanlar bağlanmış bile olsa vesvese veren nefsin[12] varlığı insanın şeytanı olarak kendisini yoldan çıkarmaya yetecektir. Bundan dolayı Allah Azze ve Celle güneşe,[13] aya,[14] geceye,[15] gündüze,[16] semaya,[17] yeryüzüne[18] yemin ederek nefsimizi ıslah etmemizi emretmiştir. Ona istikamet verirsek kurtulacağımızı onun vesveselerine uyup dediklerini yaparsak hüsrana uğrayacağımızı haber vermiştir.[19] O halde şeytanların olmayışı günahların olmayacağı anlamına gelmemektedir. Eğer nefis şeytanlaşmış ise kulun yanlışı irtikab etmesi kaçınılmaz olacaktır. Üstad Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi; “Nefis Rabb’isini tanımak istemiyor, firavunane kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azablar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir. Abd olduğunu bildirir.”[20] Kul evvela onu ıslah etmek zorundadır. İşte Ramazan tam da bunun için çok önemli bir fırsattır. Şeytanlar gerçekten zincire vurulduysa ruhumuz artık nefisle başa baş mücadele edecek ve rahmet kapılarının da açık olduğu zamanda Rabbimiz merhamet edecek ve nefsimize istikamet vermemiz için bize nusret edecektir.
Allah Teala, ayetinde ifade ettiğine göre kurtuluşumuz nefsi ıslah etmekten geçiyorsa bunu yapmaktan başka çaremiz yok demektir. Molla Gürani de “günahlar devam ediyor o halde şeytanlar nasıl olur da bağlanmış olur?” şeklindeki soruya şu şekilde cevap vermektedir: Günahlar sadece şeytanların işi değil bilakis yoldan çıkmış nefisler şeytanlardan daha tehlikelidirler. Nitekim Allah Teala Nas suresinde bize, insanların kalplerine vesvese sokan cin ya da insanlardan olan sinsi şeytanın şerrinden kendisine sığınmamızı telkin etmiştir.[21] O halde bütün şeytanlar bağlansa da şeytanlaşmış insanların varlığı insanların sapıtmasına sebep olabilecektir.
O halde bu hadisi şeytanların gerçekten bağlanacağı ya da onların en azgınlarının bağlanacağı şeklinde hakiki manasını alarak anlayabileceğimiz gibi mecazi olarak Kur’an ve sıyam ayı olan Ramazan’da Müslümanlar ibadetle daha fazla meşgul oldukları için şeytanın gücünü kırmış onun ümitlerini tükettiği için adeta onları zincire vurmuştur şeklinde de anlayabiliriz. Ama bütün bu manaları bırakıp bu hadislerin israiliyat ürünü olduğunu iddia etmek nasipsizlik olabileceği gibi aynı zamanda da art niyetliliktir.
[1] Buhârî, İmân,1; Müslim, İman, 19-22.
[2] Ankebut, 45.
[3] Buhârî, Savm, 5 (1899); Müslim, Sıyam, 1 (1079); Ahmed, Müsned, c. 13, s. 192 (7780).
[4] Hayri KIRBAŞOĞLU, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolijisi, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2015, s.270.
[5] Aynî, Umdetu’l-Kârî, c. 10, s. 270; Kastallanî, İrşâdu’s-sârî, Matbuatu’l-kübra el-emiriyye, Mısır, 1323, c. 3, s. 351.
[6] Molla Gürani, el-Kevserü’l-cârî, Dâru İhyai’t-turâs, Beyrut, 2008, c.6, s. 206.
[7] Aynî, Umdetu’l-Kârî, c. 10, s. 270.
[8] Hicr, 18.
[9] Cin, 1.
[10] Ahmed, Müsned, c. 13, s. 295 (7917); Tirmîzî, Savm, 1 (682); Nesaî, Sıyam, 5 (2106).
[11] Aynî, Umdetu’l-kârî, c. 10, s. 270; Keşmîrî, Feyzu’l-bârî, c. 3, s. 327.
[12] Kaf, 16.
[13] Şems, 1.
[14] Şems, 2.
[15] Leyl, 1.
[16] Fecr, 1.
[17] Burûc, 1; Târık, 1.
[18] Tûr, 1-3; Beled,1.
[19] Şems, 1-10.
[20] Said Nursi, Mektubat, Sözler yay,. s. 404.
[21] Nas, 1-6.